HİTİTLERİN ANADOLU’YA GELİŞLERİ HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER
(Uğur YANAR ,Boğazköy Metinleri Üzerine Seminer, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001)
Uğur YANAR
Anadolu yarımadasının bugün için bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi”idi. İlk defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında, Akad sülalesi döneminde (M.Ö.2350-2150) kullanılan bu adlandırma, M.Ö. 7. yüz yıl Asur kaynaklarında görüldüğü üzere, M.Ö. 630 tarihlerine değin süregelmiştir. Böylece Anadolu, en aşağı 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak tanındı.
Hititlerin izlerine ilk önce Neša’da yani bugünkü Kültepe’de rastlamaktayız. Sedat Alp, Kültepe’nin Asurca metinlerdeki Anadolu şahıs adlarının “ala”,”ili” ve “ula” biçimindeki takıların Hattice “al”,”il” ve “ul” eklerinin Hitit diline uygulanmış şekilleri olduğunu belirtmiş ve böylece Hititlerin Kültepe II tabakasında yani 19. yüzyılda yaşadıklarını ortaya koymuştur. Sedat Alp, bundan başka daha önce Güterbock tarafından öne sürülen Neša=Kaniš varsayımını yeni delillerle pekiştirmiştir. Böylece Asurlu tüccarların tabletlerinde Kaniš olarak bilinen kentin Boğazköy’ün aşağıda göreceğimiz yazılı belgelerinde Neša olarak adlandırılan yerleşme ile bir olduğunu saptamıştır. Nitekim yeni bulunan bir Boğazköy metninde Sedat Alp’in bu görüşü doğrulanmıştır. Heinrich Otten’e göre bu taktirde Kaniš’in başındaki Ka’nın Hattice bir ön ek olması gerekmektedir. Bununla birlikte Güterbock’un önerdiği üzere belki de Kaneš yada Kneš sözcüğündeki “Kn” İngilizce de knee, knife da olduğu gibi “k”harfi okunmuyordu. Nitekim Latincedeki nosco sözcüğünün gnosco kökünden gelişi de bu okunuş önerisine uyan bir örnektir. Neša’nın bir Hitit kenti olduğunu açıklayan daha başka belirtiler de vardır. Örneğin Kültepe’de bulunan Asurca bir metinde görülen iki sözcüktür ki bunlar gece kalınacak yer anlamına gelen išpatalu ( Hititçe išpant=gece) ve anlaşma,yada mukavele demek olan išḫiuli ( Hititçe išḫiul=anlaşma)sözcükleridir. Anitta metnin de bulunan šiušummi, yani ”bizimtanrımız” anlamına gelen sözcük Kaniš’teki bir tanrının adıdır. Oysa bu sözcük Hititçe bir appellativum olan šiu’dan yani Hititçe tanrı sözünden oluşmaktadır. Kuššara kralı Anitta Kaniš’te bir tapınak yaptırmıştır. Hititler Nešice konuştuklarını söylediklerine göre Neša adlı bu kentte yani bugün Kültepe adı ile anılan höyük üzerinde o zaman Hititçe konuşuluyordu demektir.
Kültepe’de, Alişar’da ve Boğazköy’de Asur tüccarlarına ait yerleşmelerde bulunan çivi yazılı Asurca metinler den tanıdığımız ve adına, Kültepe höyüğün de bulunmuş bronz bir hançer üzerinde rastladığımız kral Anitta bugün için Hitit siyasal tarihinin en eski yazılı belgesinin yazarıdır. Boğazköy’ de bulunan bir metin paleografi yönünden yani yazısının şekli yönünden belki de daha geç döneme ait bir kopyadır. Ancak belge Heinrich Otten’in belirttiğine göre dil bakımından I. Ḫattušili’nin vasiyetnamesinden de eski olup bugün için Hitit dilinde yazılmış en eski yazılı belgedir.
Anitta’dan sonraki dönemlerde Hitit kralları Kuššara’lı adam soyundan gelmiş olmakla övündüklerini tarihi metinlerin giriş kısmından okumaktayız. Bu suretle Kuššara sülalesinin Hitit kavimlerinden olduğuna şüphe kalmıyor. Hititlerin düşünüldüğü gibi savaş yoluyla Anadolu’ya birden bire geldikleri değil de aksine barış içinde köklü ve yavaş yavaş etkin hale geldiklerinin en güzel ispatı Prof. Dr. Emin Bilgiç’in , Kapadokya Metinlerinde Geçen Yerli Appellatifler ve Bunların eski Anadolu Dilleri İçerisindeki Yeri, Ankara 1953 buçalışmasında derlenen ve Kapadokya metinlerinde geçen yerli adlar bulmuş olmasına bağlıyoruz. Bunun arkasından Koloni Devri sonuna doğru Kuššara kralı Anitta bütün şehirleri bir bir zaptediyor ve Anadolu birliğini kurmaya başlıyor. Kendisini krallar kralı ilan ederek Anadolu da Orta Anadolu merkezli olmak üzere yerli bir devlet kuruyor.
Asur ticaret Kolonileri Çağında Anadolu gevşek bir siyasal dokuya sahip ve henüz güçlü bir merkezi otoritenin var olmadığını görmekteyiz. En yaygın mevcut dil Asurlu tüccarların belgelerinde kullanmış oldukları Asurca’nın eski lehçesidir. Bu noktanın Anadolu için önemi bilinmektedir. Bunula birlikte bu dilin Anadolu’da yerel krallar arasında da kullanıldığını ve geçerli dil olduğunu kanıtlamaktadır. Daha sonraysa bu dil Anadolu’dan silinmiş ve yerini merkezi otoritenin sağlanması ile Hititçe’ye bırakmıştır. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait yazılı vesikaların içerisinde Asurca olmayan birçok teknik terim ve kelime geçer ki bunların bazıları kök bakımından Hitit diline bağlanabilmektedir.
Hititoloji sahasında çalışan bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu Hititlerin Anadolu’nun yerli bir kavimi olmadıkları görüşündedirler. Ancak göç tarihleri ve hangi yolu izleyerek Anadolu’ya girdikleri konusunda kesinleşmiş herhangi bir ipucu ele geçmemiştir. Anadolu’ya a) Truva ve Boğazlar üzerinden b) Karadeniz kıyılarından deniz yoluyla Orta Karadeniz’e ve oradan daha iç kısımlara geldikleri yönünde c) Kafkaslar’dan Mezopotamya’ya ve oradan da Orta Anadolu’ya geçerek Kızılırmak kavsi içine yerleştikleri yönündeki ifadeler bugün hala tartışma konusudur. Bu arkeolojik verilerden hangisinin daha doğru olduğunu kanıtlayacak sağlam ip uçları ortaya konabilmiş değildir. 1) Ferdinand Sommer, Boğazlar üzerinden geldiğini savunmakta, nedeni ise şuna bağlamaktadır. Truva kazılarında bulunan seramiklerin Hitit seramiklerine benzemesi ve bunların Hititlere ait olabileceği yönündeki düşüncelerdir. Hititler Anadolu’da merkezi otoriteyi sağlayarak bir devlet kurduktan sonra II Tutḫalįa’nın seferleri sonucunda bu yöreye savaş yoluyla ulaşmışlardır. Bu Truva VII ve VIII’e rastlamaktadır. Ancak bulunan seramiklerin Truva VI ve öncesinde bulunmuş olmasıdır. 2) Bahadır Alkım ise İkiztepe kazılarında bulunmuş olan II. Binyıl seramiklerine dayanarak Hititler’in Orta Karadeniz üzerinden iç kısımlara geldikleri yönündedir. 3) Bu görüş Kurt Bittel tarafından ortaya atılmış ve savunulmuştur. Bu da Kafkaslar üzerinden Derbent Geçidi’ni kullanarak geldikleri yönündedir. Bu düşüncenin nedenini ise Ruslar’ın Kafkas kazılarında bulmuş oldukları II. Binyıla isabet eden Hitit seramikleri bulmuş olmalarıdır. Ayrıca Ekrem Akurgal’e göre; Anadolu’ya gelen kavimler daha sonra geldikleri yöne gitmektedir. Hititler’in de baştan beri Mezopotamya etkileri göstermeleri ve büyük krallık çöktükten sonra güneyde oturan Luviler’in ve büyük bir olasılıkla Orta Anadolu’daki Nešiler’in, Suriye yörelerine dönmeleri İndo-Avrupalılar’ın asıl yırtları olan kuzey bölgelerinden Anadolu’ya doğudan yani Kafkaslar’dan gelerek Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uzunca bir süre kaldıklarına sonra Orta Anadolu’ya yerleştiklerine işaret etmektedir. Ayrıca son zamanlarda acaba Hititler Anadolu’nun yerli halkı mıydı? Sorusu gündeme gelmekte ve bu fikir bilim dünyasında diğer savlar arasında yerinin almaktadır. Önder Bilgi ve Charles Burney, coğrafi verilere dayanarak Hititler’in Orta Karadeniz’de neolitik dönemden beri yaşadıkları yönünde fikirlerini açıklamışlardır. Bütün bu görüşlerin yanı sıra Hititler’in yerli oldukları ve İndo-Avrupalı kavimlerin kökeninin Anadolu olabileceği düşünülebilir ve bu şöyle açıklanabilir: I Labarna’nın yıllıklarında yazdıkları şu ifade dikkat çekicidir.(KBo X 2) Metnin ilgili kısımlarının çevirisi şöyledir.
“Puranti Irmağını benden önce hiç kimse geçmemişti. Ben büyük kral onu yaya olarak geçtim. Ordularımda benim ardımdan yaya olarak geçtiler. Akadlı Sargon onu geçip Ḫaḫḫa ordusunu yenmişti. Ama Ḫaḫḫa’ya kötülük yapmamıştı. Şehri ateşe vermemiş, dumanı gökyüzünü tutmamıştı. Tanrılara yükseltememişti…..”
Burada Sargon ismi dikkat çekicidir ki söz konusu olan bu Sargon Šartamḫari metninde ( Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Anadolu’daki beyliklerin bazılarının Asurlu tüccarlara ticaret iznivermemesi üzerine söz konusu tüccarların Sargon’a bu durumu şikayet etmekteler ve bunun üzerine Anadolu’daki beylikler ile Akad’lı Sargon’un bir savaşa tutuşması söz konusudur. Šartamḫari metni bu olayı anlatmaktadır.) geçen ve Anadolu beyleriyle savaşa tutuşan kralın kendisidir. Sargon ile I. Labarna arasında aşağı yukarı 700 yıllık bir zaman dilimi vardır ki bu çok önemli ve oldukça uzun bir süreç içermektedir. Hititler’in bu denli köklü ve ciddi bir tarih bilincinde olması söz konusu kralın Eski Hitit Krallığı’nın ilk krallarından birisi olması başka bir deyişle Hitit Devleti’nin asıl kurucusu sayılması (H.Otten’e göre I. Labarna = I. Ḫattušili) Hititler’in iddia edildiği gibi II. Bin yılbaşlarında Anadolu’ya gelmiş olmaları fikrini kabul edilemez olarak görmemizi sağlamalıdır. Çünkü biliyoruz ki tarih yazıcılığı Hititler’de çok önemli bir yer tutar ve bunun yanı sıra diğer devletlerin Hititler’e nazaran tarih bilinçlerinin daha zayıf olması ve I.Labarna’nın kendisinden 700 yıl önce Sargon’un Puranti Irmağı’nı geçmiş olduğunu bilmesi ve bu süreçte kesintisiz olarak kendisine kadar hiç kimsenin geçmemiş olduğu ifadesini kullanması hayli dikkat çekicidir. Bu noktada Hititler’in Anadolu’ya II. Binyılın başlarında göç ettikleri fikri kabul edilemez görülmektedir. Belki Önder Bilgi’nin 1997 yılında yapılan III. Uluslar arası Hititoloji Kongresi’nde belirttiği Hititler’in Anadolu’nun yerli bir kavmi olması fikrini destekler durumdadır. Yine de Önder Bilgi’nin sundukları dışında yani Anadolu’nun yerli halkı olmalarının dışında eğer göç yoluyla Anadolu’ya gelmiş olmaları söz konusuysa bunun II. Binyılı başlarında değil de en azından Akad’lı Sargon’un Anadolu’ya yaptığı bu söz konusu seferini Anadolu’da görecek kadar uzun bir zaman önce gelmiş olabilecekleri düşünülebilir ama yine de son olarak Hititler’in Anadolu’nun yerli halkı olması olasılığı fikrini kuvvetlendirmektedir.
SEÇME BİBLİYOGRAFYA
Akurgal,E., Anadolu Uygarlıkları, İstanbul (1995)
Akurgal,E., Hatti ve Hitit Uygarlıkları, İstanbul (1995)
Alkım,B., Anatolia, Geneve (1968)
Alp,S., Kaniš=Neša=Niša, Erken Hitit Çağı’nın Bir Başkenti, Belleten 27, Ankara (1963)
Bilgi,Ö., M.Ö. II. Binde Orta Karadeniz Bölgesi, III Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara (1998)
Bilgiç,E., Kapadokya Metinlerinde Geçen Yerli Appellatifler ve Bunların Eski Anadolu Dilleri İçerisindeki Yeri, Ankara (153)
Bittel,K., Les Hittites, L’Unıvers des Formes, Paris (1976)
Burney,C., Hurrians and Proto-Indo-Europeans, Studies in Honor of Tahsin Özgüç, Ankara (1989)
Dinçol, A., Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, cilt I. Görsel Yayınları, İstanbul (1982)
Durch,F., Troja (Ilion), İstanbul [t.y.]
Keilschrifttexten aus Bogazköi, X, Leipzig/Berlin
Sommer,F., Hethiter und Hethitisch, Stuttgart (1947)
Otten, H., “Die Hethitischen ‘Königslisten’ und Die Altorientalische chronologie”,MDOG 81, Berlin (1951)